ref: refs/heads/v3.0

    Gök Sultan II. Abdülhamid Han

    Doğumunun 179. sene-i devriyesinde Sultan II. Abdülhamid yine görkemli bir şekilde yad edildi. Doğumunun üzerinden 179 sene, ölümünün ise ardından 103 sene geçmesine rağmen gündemdeki yerini halen daha sıkı bir şekilde korumakta olan II. Abdülhamid’i doğumunun 179. senesinde gelin daha yakından tanıyalım. Sultan’ın özel hayatına, devlet politikalarına, milletine olan bağlılığına gelin daha da yakından bakalım…

                Sultan II. Abdülhamid 21 Eylül 1842 tarihinde Eski Çırağan Sarayı’nda dünyaya geldi. Babası Tanzimat padişahı Sultan Abdülmecid, annesi ise Tir-i Müjgan Kadın Efendi’dir. 11 yaşına geldiğinde annesi olan Tir-i Müjgan Kadın Efendi’yi kaybeden Şehzade Abdülhamid Efendi, Sultan Abdülmecid’in çocuksuz hanımlarından olan Perestü Kadın Efendi’ye verildi. Perestü Kadın Efendi ona gerçek bir anne hassasiyetiyle yaklaşmış ve onu bağrına basmıştır. Şehzade Abdülhamid’de tahta çıktığında Perestü Kadın’ı valide sultanlık makamına getirmiştir. Böylece bir padişahı doğurmadan valide sultanlık makamına gelen ilk hanım sultan olmuştur.

                II. Abdülhamid şehzadeliğinde iyi bir eğitim aldı. Tam beş dil öğrendi. Bunlar o günün İngilizcesi konumunda olan Fransızca, Arapça ve Farsça’ya ilaveten yaşamının sonraki yıllarında ise anlayacak derecede Arnavutça ve Çerkezce öğrendi.

                Şehzadeliği boyunca İstanbul’da ki hayatını, saray ve sefahat ortamından çok uzak bir biçimde Maslak Köşkü’nde geçirmiştir. Hayvanlara oldukça meraklı olan Şehzade Abdülhamid, envai çeşit hayvan beslemiştir. Koyun ticaretiyle ve borsada uğraşan II. Abdülhamid şehzadeliğinde ciddi bir servet elde etmişti. Bu servetini ise tahta çıktığı yıllarda milleti uğruna kullanacak ve birçok hayır eserini kendi cebinden yani ceb-i hümayundan yaptıracaktır. ( İleriki yazılarımızda bu hayır eserlerini de inceleyeceğiz.)  II. Abdülhamid çok iyi at biner ve kılıç kullanırdı. Bunların yanında atletik bir vücut sahibi olan Şehzade Abdülhamid resim gibi güzel sanatlara merak duymuş, oymacılık ve ince marangozlukta maharet kazanmıştır. Bunlara ek olarak, çok okuyan bir insan olarak II. Abdülhamid  Fransız İhtilali gibi dünyayı etkileyen konularla ilgili kitapları tercüme ettirip okumuştur.

                Şehzadeliğinde amcası Sultan Abdülaziz ve ağabeyi V. Murad ile birlikte Avrupa  (İngiltere, Fransa ve Almanya) ile Mısır seyehatlerinde bulunmuş bu seyehatler ona oldukça birikim katmıştır. Avrupa’da ki teknolojiyi ve fenni yakından gören Abdülhamid saltanatı boyunca bu teknolojiyi ve fenni Osmanlı ülkesine getirmek için didinmiştir. Abdülhamid’e göre batının teknolojisi alınıp gelenekle harmanlanmalıydı ve eğitimde de bunu yapmıştı, yeni açtığı mekteplerde modern teknolojiyle geleneği harmanlayarak genç nesillere teknolojiyi öğretirken geçmişini de unutturmamaya çalıştı.

                31 Ağustos 1876’da Osmanlı tahtına oturarak II. Abdülhamid ünvanını alan Şehzade Abdülhamid çok debdebeli bir zamanda tahta çıkmıştır. Balkanlar’da Sultan Abdülaziz döneminden beri kalan isyanlar ve bunun yanında devletin 1875 yılındaki mali iflası II. Abdülhamid’i zora sokmuştur. Rusya’nın kışkırtması ve tahrikleriyle balkanlardaki isyan savaşa dönmüş ve Prof. Dr. Erhan Afyoncu Hoca’nın deyimiyle Osmanlı’nın beli bu savaşta yani 93 Harbi’nde kırılmıştır. Ruslar Ayastefanos yani bugünkü Yeşilköy’e gelmişlerdir.

    Bu bölgeye kadar gelen Ruslar, Osmanlı’ya Ayastefanos Anlaşması’nı dikte ettirmişlerdir. Ayastefanos Anlaşması’na göre birçok toprak elimizden çıkacak ve Osmanlı ağır bir savaş tazminatı ödeyecekti. Rusya’nın bu anlaşmayla çok güçlendiğinin farkında olan II. Abdülhamid ve İngiltere uzlaşmaya giderek masaya oturdu ve bu anlaşmanın hafifletilmesi için Almanya’da düzenlecek olan bir konferansın toplanmasına karar verildi. Tam bu noktada değinmemiz gereken bir şey bulunmakta. Bazı görüşdeki insanlar bu siyaset neticesinde Kıbrıs’ın İngilizler’e satıldığı söylemini vurgulamakta ve bu söylemi özellikle dillendirmektedirler.

    Peki, gerçekten de Kıbrıs İngilizler’e satılmış mıydı? Tabi ki koca bir HAYIR! Kıbrıs, İngilizler’in Berlin Konferansı’nda desteğini almak amacıyla İngilizler’e üs olarak bırakılmıştı. Ancak bırakılırken Sultan Abdülhamid anlaşma maddelerine ‘Hukuki şahaneme zarar gelmeyecek şekilde’ diye bir madde koydurtmuştu. Bunun anlamı ise Kıbrıs’ın hakimiyetinin halen Osmanlı’ya ait olduğuydu. Gelelim konumuza. Berlin’de toplanan konferans neticesinde toprak kayıpları azaltılmış ve Ayastefanos’un ağır maddeleri hafifletilmişti.  Berlin Anlaşması, II. Abdülhamid siyasetinin başarısının, en önemli göstergelerindendir.

    Sultan Abdülhamid devrinde yaşanan savaşların ardından Sultan’ın dış politikasından kısaca bahsedecek olursak Sultan Abdülhamid, ‘Ali’nin külahını Veli’ye, Veli’nin külahını Ali’ye’ lafından olduğu gibi bir denge politikası izleyerek İngiltere, Rusya ve Fransa’nın sömürgeci tavırlarına karşı yeni yeni ortaya çıkmaya başlayan bugünün Almanya’sı o günün Prusya’sıyla yan yana geldi.

    Sultan iç politikada ise halkına düşkün her Osmanlı padişahının izlediği politika olan sosyal devlet politikasını sıkça işlemiştir;

    Sultan ekmeğe 5 kuruş zam yaptırmamış , et ve yakacak gibi zaruri ihtiyaç maddelerinin fiyatına zam yapılmasının engellenmesi içinde hususi irade çıkarmıştı. Aynı zamanda kömür fiyatının düşmesi için ne yapılması gerekiyorsa onun yerine getirilmesine yönelik irade çıkarmıştı.

    Sultan hayatının son nefesini ise Beylerbeyi Sarayı’nda hapis hayatı yaşayarak vermişti. Sultan’ın son anlarını en iyi bilen kişi kızı Ayşe Osmanoğlu şöyle anlatıyor: “Doktorlar muayene etmişler. Biraz rahat nefes alabilmek için kan almalarını istemiş. Bunun üzerine kan almışlar… Doktorlar çekildikten sonra odaya giren annemle Saliha Naciye Hanım’a ‘Rasim Bey bizden ümidini kesmiş olacak ki elimi öptü, bana hakkını helal et dedi’ demiş ve bir ah çekerek ‘Bütün hizmetime bir kara çarşaf çektiler.

    Benim kimseden talep edecek hakkım yok’ diye ilave etmiş, gözleri dolmuş. Sonrasında babam sulu bir kahve istemiş, bu sırada odada bulunanlarla adeta vedalaşarak helalleşmiş. Kahvesinden bir yudum içmiş, fakat ikinci yudumu içmeden yüksek sesle ‘ALLAH’ diyerek başı annemin koluna düşmüş“ Otuz dördüncü Osmanlı padişahı ve 113. İslam Halifesi olan Sultan II. Abdülhamid ruhunu teslim ederken son sözü ‘ALLAH’ olmuştu.

                      Yazar Tarih Öğrencisi: MUHAMMED YİĞİT

    Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.